Bu Blogda Ara

13 Mart 2014 Perşembe

Video - 26 ''Greg Asner: Havadan Ekoloji, 2013''



Yazılı Metni: 
Teknoloji doğa anlayışımızı değiştirebilir.
Örnek olarak aslanları alalım. Yüzyıllardır, açık ovalardaki bütün avlanma işini dişi aslanların yaptığı, erkek aslanların ise hazır yemeğe kondukları söylenir. Siz de kesin duymuşsunuzdur, tahminimce. Kısa bir süre önce, Güney Afrika'daki Kruger Ulusal Parkı'nda havadan haritalama çalışmasının başında bulundum. Meslektaşlarımız, erkek ve dişi aslanlara GPS (küresel konumlandırma sistemi) takip tasması taktılar ve onların avlanma davranışlarını havadan haritaladık. Sol altta, bir aslanın av için bir antilop sürüsünü süzüşünü gösteriyor ve sağda gördüğünüze ise, aslanın görüş açıklığı adını verdim. Bitki örtüsü tarafından engellenmediği sürece aslanın tüm yönlerde görebileceği uzaklık bu kadardır. Ve gördük ki, erkek aslanlar düşündüğümüz gibi tembel avcılar değillermiş. Sadece farklı bir yöntem kullanıyorlarmış. Dişi aslanlar açık ovada, genellikle de gün boyunca uzun mesafelerde avlanırken, erkek aslanlar ise yoğun bitki örtüsünde, daha çok geceleyin pusu yöntemi kullanıyorlar. Bu video gerçek avlanmada görüş açıklığını gösteriyor. Soldaki erkeğin, ve sağdaki ise dişinin. Kırmızı ve koyu renkler daha yoğun bitki örtüsünü ve beyaz ise açık alanları gösteriyor. Ve bu da, avlanan erkek ve dişi aslanların göz seviyesinden görüş açıklığını gösteriyor. Birden, erkek aslanların avlandıkları ürkütücü koşulları net olarak anlıyorsunuz.
Bu örnekle başladım, çünkü bu doğa hakkında ne kadar az şey bildiğimizi gösteriyor. Şimdiye kadar, tropik orman kayıplarını yavaşlatmak için çok büyük işler yapıldı ve yansıda kırmızı ile gösterildiği gibi ormanlarımızı hızla kaybediyoruz. O kadar ironik ki, o kadar şey yapıyoruz, ama bu alanlar bilim için tam bir bilinmez. Peki anlamadığımız şeyi nasıl kurtarabiliriz?
Ben, özgeçmişinde fizik, kimya, biyoloji ve başka bir sürü sıkıcı konu olan bir küresel çevrebilimci ve yerküre araştırmacısıyım, ama hepsi bir yana, ben gezegenimiz hakkında bilmediklerimize kafayı takmış durumdayım. O nedenle bunu yarattım: Carnegie Hava Gözlemevi, veya CHG. Güzelce boyanmış bir uçak gibi gözükebilir, ama onun içine 1000 kilodan fazla gelen, yüksek teknoloji sensörler, bilgisayarlar ve yerküre bilimcileri ve pilotlardan oluşan çok istekli bir kadro koydum. Aletlerimizden ikisi oldukça eşsiz: Birisi görüntüleme spektrometresi. Bitkilerin üzerinden uçarken onların kimyasal bileşimini ölçüyor. Diğeri ise lazer seti. Uçağın altından çıkan çok güçlü lazerler, 3B yüksek çözünürlükte ekosistemi tarıyor ve neredeyse saniyede 500.000 kez ölçüyor. Burada, yaşadığım yerden pek uzak olmayan San Francisco'daki Golden Gate Köprüsü'nün bir resmi var. Köprünün direkt üzerinden uçmamıza rağmen, saniyeler içerisinde onu 3B olarak görüntüledik, rengini yakaladık. Ama CHG'nin asıl gücü, ekosistemin asıl yapı taşlarını yakalayabilme yeteneğidir. Burası, CHG ile görüntülenen Amazon'daki küçük bir kasaba. Verilerimizi dilimleyebilir ve örneğin, bitki örtüsü ve binaların 3B yapısını görebilir veya kimyasal bilgiyi kullanarak bitkilerin ne hızla büyüdüklerini üzerilerinden uçarken hesaplayabiliriz. Sıcak pembeler en hızlı büyüyen bitkiler. Ve biyo-çeşitliliği hayal edemeyeceğiniz yollardan görebiliriz. Bir yağmur ormanı, üzerinden sıcak hava balonuyla uçarken böyle görünüyor. Biz ise bir yağmur ormanını böyle görüyoruz, kaleydoskopik renkler bizlere birbiriyle yaşayan birçok tür olduğunu söylüyor. Ama unutmayın ki, bu ağaçlar gerçekte balinalardan daha büyüktür ve bu da demektir ki, bunları yerde yanlarından geçerken anlamak imkânsızdır. Görüntülerimiz 3 boyutludur, kimyasaldır, biyolojiktir ve bu bize sadece kanopide yaşayan türleri değil, aynı zamanda yağmur ormanlarında bulunan diğer türler hakkında da birçok bilgi verir.
İşte CHG'yi, yer veya uydu sensörleri gibi noktalar yardımıyla cevaplanması son derece zor soruları cevaplamak için yarattım. Bugün sizinle bu soruların üç tanesini paylaşmak istiyorum. İlk soru, tropik ormanlardaki karbon rezervlerimizi nasıl yönetiyoruz? Tropik ormanlardaki ağaçlarda büyük miktarda karbon bulunur ve daha fazla küresel ısınmanın önüne geçmek için bu karbonları bu ormanlarda tutmamız gerekir. Ne yazık ki, ağaçların yok olması nedeniyle ortaya çıkan küresel karbon salınımları küresel ulaşım sektörüyle yarışır hale geldi. Buna tüm gemiler, uçaklar, trenler ve otomobiller dâhil. Siyasilerin ağaçların yok olmasını azaltmak için sıkı çalışmaları anlaşılabilir bir şey, ama bu işi, bilimin pek bilmediği arazilerde yapıyorlar. Eğer karbonun tam olarak nerede olduğunu detaylı olarak bilmiyorsanız, ne kaybettiğinizi nasıl bilebilirsiniz? Esasında, ihtiyacımız olan şey yüksek teknolojili sayma sistemi. Sistemimizle, tropik ormanlardaki karbon stoklarını ayrıntılı olarak görebiliyoruz. Kırmızı, anlaşıldığı gibi, kapalı tropik ormanı gösteriyor ve sonrasında kalıp şeklinde kesilmiş ormanları sarı ve yeşiller olarak görüyorsunuz. Bu tıpkı bir keki kesmek gibi, fakat bu kek bir balina derinliğinde. Ve ayrıca, yaklaşarak ormanı ve ağaçları aynı anda görebiliyoruz. Ve şaşırtıcı olan ise, ormanın çok üstünden uçmamıza rağmen, daha sonra analiz yaparken ormanda yaşayan ve bunu ağaçlarla birlikte deneyimleyen diğer türler gibi, yapraklarına ve dallarına kadar ağaçların tepesinde gezip deneyimleyebiliyoruz.
Bu teknolojiyi, Amazon gibi uzak ve Birleşik Devletler ve Orta Amerika gibi çok uzak olmayan yerleri keşfetmek ve ilk karbon coğrafyalarını yüksek çözünürlükte çıkarmak için kullanıyoruz. Şimdi ise sizi, yüksek çözünürlükte, ilk defa Peru ve sonra Panama'nın karbon arazilerinde gezdireceğim. Renkler, kırmızı ve mavi aralığında olacak. Kırmızı, hayal edebileceğiniz en büyük ormanlardaki yüksek karbon stoğunu gösterir. Ve mavi ise çok düşük karbon stoklarıdır. Söylemeliyim ki, Peru harika bir yer, karbon coğrafyası açısından hiç bilinmeyen bir yer, tabii ki bugüne kadar. Kuzey Peru'daki bu alana uçabilir ve kırmızı renkle gösterilen yüksek karbon stoklarını ve onu kesen Amazon Nehri'ni ve taşkın yatağını görebiliriz. Ormansızlaşma nedeniyle tamamen harap olmuş maviyle gösterilen alana ve turuncu renkteki yayılan ormansızlaşma virüsünü görebiliriz. Ağaç sınırını görmek için güney And Dağları'na uçabilir ve dağ sisteminde yükselirken karbon coğrafyasının nasıl bittiğini görebiliriz. Ve Batı Amazon'daki en büyük bataklığa gidebiliriz. Burası sulu bir masal âlemi. Jim Cameron'un "Avatar"ına benziyor. En küçük tropikal ülkelerden birisi olan Panama'ya gidebiliriz ve büyük karbon çeşitliliği yelpazesini görebiliriz, kırmızı olan yüksek değerlerden, mavi olan düşük değerlere kadar. Ne yazık ki, en çok karbon kaybı ovalarda oluyor. Gördüğünüz kalan yüksek karbon stokları ise yeşil ve kırmızı renklerle gösterilen dağlardaki alanlardır. Buna ilginç bir istisna ise, ekranın tam ortasında. Panama Kanalı etrafındaki tampon bölgeyi görüyorsunuz. Kırmızı ve sarılarla gösteriliyor. Kanal yetkilileri havzalarını ve küresel ticareti korumak için güç kullanıyor. Bu tür bir karbon haritalama, koruma ve kaynak politikası gelişimini değiştirdi. Bu, ormanları kurtarma ve iklim değişikliğini durdurma yeteneğimizi gerçekten geliştiriyor.
İkinci sorum: İklim değişikliğine Amazon yağmur ormanları gibi bir yerde nasıl hazırlanırız? Şunu söyleyebilirim ki, bu yerlerde çok vakit geçiriyorum ve iklimin çoktan değiştiğini görüyoruz. Sıcaklıklar artıyor ve çok fazla kuraklıkla karşılaşıyoruz, tekrarlanan kuraklıklar. 2010 yılı büyük kuraklığı burada görülüyor. Kırmızı yer, Batı Avrupa büyüklüğünde bir alan. 2010 yılında Amazon o kadar kuruydu ki, Amazon Nehri'nin ana kolu bile, yansının alt köşesindeki resimde gördüğünüz gibi, kısmi olarak kurudu. Çok uzak alanlarda bu kuraklıkların tropik ormanlara çok olumsuz etki ettiğini gördük. Örneğin, 2010'daki kuraklık sonrası ölen ağaçlar kırmızı ile gösterilmiştir. Bu alan, Peru ve Brezilya sınırında, hiç keşfedilmemiş, bilimsel olarak neredeyse hiç bilinmiyor.
Yerküre bilimcileri olarak düşündüğümüz şey, türler, iklim değişikliği ile birlikte iklim değişikliğinden en az etkilenmek için Doğu Brezilya'dan, batıya doğru And Dağları'nın tepelerine göç etmek zorunda kalacaklar. Buradaki problemlerden birisi de, insanların biz burada konuşurken, Batı Amazon'u bütünlüğünü bozuyor olmasıdır. Ormanda altın madencilerinin yaptıkları 100 kilometrekarelik yarığa bakın. Ormanı yeşil renkte 3B olarak görüyorsunuz ve toprak yüzeyinin altında yapılan altın madenciliğinin etkilerini görüyorsunuz. Böyle bir sistemde, görüldüğü üzere, türlerin göç edebileceği bir yer yok.
Eğer Amazon'a gitmediyseniz, gitmelisiniz. Her seferinde müthiş bir deneyim, neresine giderseniz gidin. Nehir üzerinden göreceğiniz manzara muhtemelen şöyle. Ama nehirler çoğu zaman ormanda aslında neler olduğunu saklıyor. Aynı nehrin üzerinden uçarak, sistemi 3B olarak görüntüledik. Orman solda. Ve sonra, ormanı dijital olarak kaldırabiliyor ve kanopi altında neler olduğunu görebiliyoruz. Ve bu örnekte, sağdaki ekranda garip bozulmaları gördüğünüz gibi, nehir kenarından uzağa kurulmuş tamamı yasa dışı olan, altın madenciliği faaliyeti bulduk. Merak etmeyin, bölgedeki bu ve bunun gibi birçok problemle baş etmek için yetkililerle beraber çalışıyoruz.
Batı Amazon ve And Amazon koridoru gibi bu eşsiz, önemli geçitlere yönelik bir koruma planı oluşturmak için, coğrafi olarak detaylı planlar yapmaya hemen başlamalıyız. Eğer bölgedeki biyo-çeşitlilik coğrafyasını bilmiyorsak ve bu bilime tamamen yabancı ise bunu nasıl yapacağız? Bu sebeple, yaptığımız şey, CHG'deki lazer güdümlü spektroskopiyi Amazon yağmur ormanı biyo-çeşitliğini ilk defa haritalamak için kullanmak. Burada farklı türleri, farklı renklerde gösteren gerçek veriyi görüyorsunuz. Kırmızılar bir tür, maviler başka bir tür, ve yeşiller de yine başka bir tür. Bunları bir araya getirip, bölgesel düzeye kadar büyüttüğümüzde, bu çalışma öncesinde bilinmeyen, tamamen yeni bir biyo-çeşitlilik coğrafyası elde ediyoruz. Bu bize, büyük biyo-çeşitlilik değişimlerinin nerede meydana geldiğini habitat gösteriyor ve bu çok önemli, çünkü bize iklim değiştikçe türlerin nereye göç edebileceği ve nereden göç edebilecekleri hakkında birçok bilgi sağlıyor. Ve bu da, karar vericilerin, bölgesel gelişim planları çerçevesinde koruma alanları geliştirmeleri için çok önemli bir bilgidir.
Üçüncü ve son soru ise: Korunan ekosistemli bir gezegende biyo-çeşitliliği nasıl yönetiriz? İlk baştaki aslanların avlanması örneği, Güney Afrika'da bir koruma alanında tellerin arkasında yaptığımız bir çalışmaydı. İşin aslı, Afrika doğasının çoğunluğu gelecekte, ekrandaki mavilerde gösterdiğim koruma alanlarında varlığını sürdürecek. Bu, park yönetimine inanılmaz bir baskı ve sorumluluk yüklüyor. Korudukları tüm türlere fayda sağlayacak şeyleri yapmaları ve kararları vermeleri gerekiyor. Bazı kararlarının çok büyük etkisi oluyor. Mesela, yangını ne kadar ve nerede bir yönetim aracı olarak kullanmalı? Veya, filler gibi nüfusları çok artması durumunda ekosisteme ve diğer türlere zarar verecek olan büyük türlerle nasıl başedilir? Ve şunu da söyleyeyim ki, bu tür dinamikler tabiat içerisinde gerçekten tükeniyor. Ön taraf, yangınla dolu bir alan ve bir sürü fil var: Mavi renkte geniş açık ova ve birkaç ağaç var. Bu çitleri geçince, yangından korunan ve hiç fil olmayan bir alana giriyoruz: Sıkı bitki örtüsü, tamamıyla farklı bir ekosistem. Ve Kruger gibi bir yerde, hızla artan fil yoğunluğu gerçek bir problem. Birçoğunuz için bunun hassas bir konu olduğunu biliyorum ve bunlara cevap vermek de kolay değil. Ama güzel olan tarafı, geliştirdiğimiz ve örneğin Güney Afrika'da kullandığımız teknoloji, bizlere ovadaki her bir ağacı haritalamamızı sağlıyor, ve tekrar uçuşlarla hangi ağaçların filler tarafından itildiğini ekrandaki kırmızılarda görebiliyoruz ve bunun savanadaki farklı arazilerde ne kadar meydana geldiğini de. Bu, park yöneticilerine, daha incelikli ve az önce size gösterdiğim aşırılıklara yola açmayan taktik yönetim stratejilerini kullanmak için yeni bir fırsat veriyor. Yani aslında, korunmuş alanlara bugün baktığımızda onları, yaşam döngüsüne doğru bir eğilim olarak düşünüyoruz. Yangın yönetimine, fil yönetimine sahip olduğumuz, bunların ekosistemin yapısı üzerinde etki ettiği ve sonra böceklerden aslanlar gibi tepe yırtıcılara kadar her şeye etki ettiği bir yer.
İleride, hava gözlemevini oldukça büyütmeyi planlıyorum. Bu teknolojiyi yörüngeye oturtmayı umuyorum ki, böylece tüm gezegeni bu gibi teknolojilerle yönetebilelim. O zamana kadar, beni adını hiç duymadığınız uzak bir diyarda uçarken bulacaksınız. Sözlerimi, teknolojinin gezegenimizi yönetme noktasında son derece önemli olduğunu söyleyerek bitirmek istiyorum. Ama daha da önemlisi, onu anlamak ve onu uygulayacak dirayete sahip olmak.
Teşekkür ederim.
(Alkış)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder